Artık tıp dünyasının kabul ettiği ve herkesçe bilinen bir gerçek var ki, hasta olmamızın temel sebebi bağışıklık sistemimizin güçsüzleşmesi. Yani, sağlam bağışıklık sistemlerine güçlü mikroplar bile etki etmezken, grip veya benzeri bir hastalık güçsüz bağışıklık sistemlerine ölümcüle varan zararlar verebiliyor. O yüzden çocuklarımızı mikrop ve virüslerden tamamen korumayacağımızı da göze alırsak yapmamız gereken bağışıklık sistemlerini mümkün olduğunca güçlü tutmak. Allah’a şükürler olsun, şu anda 3 buçuk yaşında olan oğlumu bağışıklık yönünden sağlam tutabildiğimizi, hasta olduğunda bile kolay ve ilaçsız atlatabildiğimizi gözlemledim. Bunun için neler yapabiliriz? Üç ana başlıkta topladım: Beslenme, yaşam biçimi ve aşılar.
1. Beslenme: Ne yersek oyuz deniyor ya, evet çocuğumuzun beslenmesi bağışıklık sistemine doğrudan etki ediyor. Anne sütünün (ve ilk 6 ay yalnızca anne sütü vererek 2 yıla kadar emzirmenin) bebeğin yaşamındaki ve bağışıklık sistemindeki olumlu etkisini uzun uzun anlatmayacağım bile.
İlk kaçınmamız gereken şey endüstriyel ürünler. Neler mi yani? Formül mama, devam sütü vb. ürünlerden başlayarak Markette satılan, paketli olan herşey. İçinde glikoz şurubundan, aklınıza gelen gelmeyen her türlü sağlıksız madde endüstriyel ürünlerde mevcut. Zaten ürünün içeriği bölümünü okuduğunuzda göreceğiniz ve pek çoğunun ne olduğunu anlayamayacağınız tatlandırıcı, kıvam artırıcı, aroma tarzı gibi maddeler bu ürünlerde bolca mevcut. Çikolatalar, şekerler, cipsler, kekler, kutu UHT süt ve kutulu o minik yoğurtlar, hele ki içinde aspartam bulunan sakızlar…Şekerin artık insan bünyesine verdiği zararlar kanıtlanmış durumda. Allah hepimizin evinden uzak tutsun kanserin bile en iyi dostu şeker, çünkü kanser hücreleri şekerle besleniyor.
Eğer markete gittiğinizde çocuğunuza bu ürünlerden hiç almazsanız, o da o paketleri tanımaz ve sizden istemez. Ama bir kez alırsanız artık o paketi tanıyacak ve her seferinde isteyecektir. Diyeceksiniz ki çocuk büyüyecek okula gidecek diğerlerinde görecek isteyecek alacak, nasıl yasaklayabiliriz, engel olabiliriz ki? Önemli olan çocuğa çok erken yaşlardan itibaren bir beslenme bilinci kazandırabilmek. Şu anda oğluma nadir olmakla birlikte sürpriz yumurta da alıyorum, pamuk şeker de, çubuk kraker, minik kutuda o tuhaf yoğurt denilen şeylerden de …Hiçbirşey yasak değil. Ama bunların hiçbiri beslenmemizin önemli bir bölümünü oluşturmuyor, her günkü rutinlerimiz içinde asla yok. Çok nadir alıyoruz ve diyoruz ki “evet bunların tadları bize çok güzel geliyor, çok tatlılar ama biz bunları her zaman değil, bazen yiyoruz çünkü bunları çok fazla yersek hasta olabiliriz.” Artık çocuk bunu biliyor, beraber markete gitsek de tutturmuyor.
Şekerin yanında diğer bünyeye zararlı şeyler, hastalık dönemlerinde et, balık ve hayvani gıdaların tüketimi. Hastalık öncesi kırgınlık dönemlerinde veya o evre geçti ise hastalık dönemlerinde, bunlardan uzak durmak önemli. Sebze ağırlıklı hafif bir beslenme ve bolca istirahat yeterli. Et ve benzeri ürünler zaten yorgun olan bünyemize daha fazla iş çıkartarak daha çok bizi yoruyorlar. Tabii bir de anneannelerimizin klasik tavsiyesi tavuk çorbası var. Tavuk çorbası içindeki jelatin vb. maddelerden dolayı gerçekten şifalı bir iksir. Ama bunun için endüstriyel tavuklardan değil, bulabiliyorsak gerçek köy tavuğu veya gerçekten güvendiğimiz organik tavuk bulmak önemli. Bulamıyorsak hiç yapmayalım derim.
Unutmayın tüm bu minik tavsiyeler çocuklarımız kadar ailedeki her fert ve kendimiz için de geçerli.
Sağlıklı beslenme ve Junk food denilen sağlıksız besinler ile ilgili daha çok yazı okumak isterseniz:
http://www.cfac.net.au/junkfoodinjunction_may2013.html
2. Gelelim Yaşam Tarzı konusuna: Çocuğumuzun bağışıklık sistemini beslenme kadar destekleyen diğer bir şey de yaşam tarzı. Yaşam tarzı dediğim, aslında çocuğun bir gününü nasıl geçirdiği. Sabahtan akşama kadar evde veya kapalı alanlarda olan, annesiyle beraber AVM’lerde vakit geçiren çocukların çok da sağlıklı olmalarını beklememeliyiz. Hem virüslerin böyle yerlerde çok fazla olması nedeniyle, hem de çocukların büyümek, serpilmek, sağlıklı olmak için açık havaya ihtiyaç duymaları nedeniyle.
Bugün kadar neredeyse hiç ilaç kullanmadık, antibiyotik hiç kullanmadık, ilave D vitamini vs. hiç kullanmadık. Ama bunları(bazen kendimizden fedakarlık yaparak) 30 günlükten itibaren kar, kış, yağmur, çamur demeden her gün en az (eğer kara kışsa) 1,5 saat (bahar/yaz mevsimi ise) 3-5 saat dışarıda, parkta, yeşilliklerin içinde olmasına, koşmasına, oynamasına imkan tanıyarak gerçekleştirdik. Henüz bir aylıkken babasının kucağındaki kanguruda, havadan düşen karları ağzıyla yakalamaya çalışırken dışarıda vakit geçirdi. Kış günlerinde bile pusetini naylonlamadan (benim tabirimle bebeği fanusa koymadan) gezdirdik. Bunu gerçekten tüm anne-babalara tavsiye ediyorum. Çünkü bebeğiniz/çocuğunuz da bir birey ve onun da hayatı yaşamaya, deneyimlemeye, temiz hava almaya ihtiyacı ve hakkı var.
3. Son madde ise: Aşılar. Bu konudaki görüşlerimi bloğumdaki aşılarla ilgili Post’ta yazmıştım. Bebeğe çok erken zamanda yapılan aşı yüklemeleri (ilk yaş içinde onlarca aşı ve tekrar dozu) henüz tam gelişmemiş olan bağışıklık sistemlerine büyük bir saldırı. Aşılar çok iyi araştırılması, eksileri artıları karşılaştırılması, anne ve babanın aynı görüşte olması, eğer aşı yaptırılmıyorsa beslenmenin ve yaşam tarzının daha da önem kazandığı, yaşanılan ülkenin, bölgenin, şehrin koşullarına göre değerlendirilmesi ve ailenin sorumluluk almayı göze alması gereken bir konu. O yüzden bu konuda çok fazla yorum yapmak yerine, sizlerin kendiniz araştırıp karar vermeniz daha doğru olur diye düşünüyorum.
Allah hepimize ve evlatlarımıza hastalıksız, sağlıklı günler nasip etsin, çünkü herşeyin başı sağlık.